Ana – Çocuk Gelin

Mümtaz Boyacıoğlu
Mümtaz BOYACIOĞLU: Emekli öğretmen, Şair, Yazar ve Araştırmacı. Bu zamana kadar çok sayıda gazete ve dergide makaleleri yayınlandı. Kaman tarihi, kültürü ve yaşantısı üzerine çok fazla kaynak ve bilgiye sahip. Ülkemizdeki ilk Abdallar Derneği Kurucu Başkanı ve ilk defa Abdallar Festivalinin organize eden kişi. Yayınlanmış 4 adet kitabı mevcuttur.
16.03.2022
983
A+
A-

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Anısına

1900’lü yıllarının başı, dul bir kadın, iki çocuk, yokluk ve sıkıntılı günlerin en yoğun olduğu yıllar. Yaşlı ve yalnız ana, bulabildiğinde gündelik işlerine gider, gözü arkada iki çocukta kalarak. Çevre komşu ve akrabaların yardımları ile kıt kanaat sıcak yazları, soğuk kışları sıkıntılarla geçirip giderler. Küçük kız 14-15 yaşlarında, oğlan 10 yaşları civarında. Anaları işe gidince, güçleri yettiğince ev işlerini yaparak ve bahçelerinde oynayarak vakit geçirir iki kardeş. Akşam ana, çocuklarını toparlayıp bulunan yiyeceklerle karınlarını doyurup yataklarına yatan çocukların oyunlarını, biraz sonra da uykuya daldıklarını izler. Aklından geçenleri gözyaşları ile akıtır yanaklarına. Başörtüsü ile gözyaşlarını silerken burnunu da siler ara sıra.

Sıkıntılı zor günler geçerken bir akşam, kapı çalınır. Ana çekinerek kapıyı açar. Karşısında duran kara paltolu orta yaşlı elinde bir bohça bulunan kocaman adamı tanır. “-Buyur Çavuş ağa, hayır mı? Bu vakitte, bizi korkuttun.” “-Hayır, hayır. Sizi ziyarete geldim. Çocuklara bir şeyler getirdim,” der. İçeri geçerler, ahır sekisindeki ocağın başında otururlar. Çocuklar yatakta uyur numarası yaparak konuşmaları dinlerler. Kısa bir süre gelmişten, geçmişten konuştuktan sonra Çavuş ağa izin ister. Kadın elinde çıra ile konuğunu uğurlar. Kapının sürgüsünü sürüp hızlıca ocağın başına gelerek ağlamaya başlar. “-Ben bir dul kadınım. Bu vakitte kocaman adam benim evime niye geldi. Ya gören olsa, ya bir duyan olsa, el âlem bana ne der?” Kısık sesle, bir yumar, bir açar gözünü, yaşlar çeşme olur akar.

Aradan bir iki hafta geçer, Çavuş ağa yine kapıda. Elinde yine bir bohça, bu daha büyük, çocukların çerezleri de eklenmiş torbaya. Çocuklar bu kez yatmamıştır. Çavuş ağa yine gelir ocağın başına kurulur. Havadan sudan konuşulur. Kadın, Çavuşun küçük kıza ara sıra baktığını fark eder. Yine uğurlarken, “-Çavuş ağa, senin gelişini pek beğenmedim. Böyle geleceksen bir daha gelip beni ve çocuklarımı rahatsız etme!” der. Kapı hızla kapanır. Yine ocak başı, yine ağıt, çocuklar sarılır analarına. Küçük kız, “-Ana bu kocaman adam bize niye gelip duruyor? Kov gitsin,” der. Kadın, “-Kızım, adam bize yardım ediyor, Tanrı misafiri, kovulur mu? Ayıp olur,” der.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Vücut dili de konuşur

Bu gelip gitmeler sıklaşır. Çavuş ağa her geldiğinde gözünü küçük kızdan ayırmaz. Nihayet Kadına konuyu açar. “-Bak Kadın, benim karım hasta, bizlere bakacak bir kadına ihtiyacımız var. Kızın küçüğü olmaz. Kızını Allah’ın emri ben istiyorum. Benim evimi çeksin çevirsin, ben O’nu gözüm gibi korurum. Biliyorum düzenli bir geliriniz yok. Hem de oğlunla sana da bakarım,” der.

Beyninden vurulan Kadın eveler, geveler konuşamaz, ocağın başına yığılır kalır. Çocuklar bağırır. Çavuş çocuklara, “-Su getirin” der. Su ile başını, elini yüzünü yıkarlar. Güçlükle gözünü açan Kadının gözünün önü döner. Çavuşa ters bakarak bir şeyler söyler. Çavuş ayağa kalkar, Kadına bakarak, “-Dediklerimi iyi düşün,” çocuklara dönerek ve küçük kızın başını okşayarak, “-Ananıza iyi bakın çocuklar,” diyerek hızlıca evden ayrılır.

Aracı kadınlar gelip gitmeye başlar. Fırsat buldukça Çavuş da gelerek aynı konuyu yineler. İki ara bir derede kalan Kadın yakın bildiklerine danışır. Hepsinin yanıtı hemen hemen aynıdır. “-Kız ne nazlanıp durursun, kızın küçüğü olmaz. Falancanın kızı, filancanın kızı daha küçük yaşta gelin oldular. Hem Çavuşun durumu iyi, size de bakar. Seni sefil hayattan kurtarır,” derler.

Kadının aklı, küçük kız ile aracı kadınların söyledikleri arasında gider gelir, gelir gider. Aracı kadınların ve Çavuşun baskısından kurtulup bir türlü işin içinden çıkamaz. Güçlükle konuyu küçük kızına açar. İşte o zaman kıyamet kopar. Küçük kız bağırıp çağırıp evi terk eder.

Çözüm zor, uğraş büyük. Kadın, küçük kızına dilinin döndüğünce geçmişi ve geleceği anlatır. Aracı kadınlarda Kadına yardımcı olurlar. Küçük kızın aklını çelerler. Gözyaşları ve hıçkırıklar arasında “-Olur,” sözünü alırlar.

Çavuşun evinde hazırlıklar başlar. Hasta kadın iyileşir, yemekler yapılır, at arabası hazırlanır. Seçilmiş az sayıda gelin alayı Kadının evinin önüne varırlar. Kolay olmaz ayrılık. Küçük kız anasına yapışmış bırakmaz. Güçlükle küçük kızı arabaya bindirirler.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  EYT Düzenlemesi Ne Getiriyor?

1931 yılının kışın bahara doğru ilerlediği, yerlerde alacalı kar olduğu bir günde küçük kız, “Çocuk Gelin,” Çavuşun evine gelin gelir.

Çocuk Gelin, sonraki yıllarda çocuklarına “-Daha çöp bebekle bile doyasıya oynamadan gelin geldim bu eve,” der.                    

Uzun süre alışamaz bu evin düzenine ve gelinliğe. 16 yıl hasta kumasına baktım derdi, Çavuşun derdi, derken 16 yılda beş de çocuk. Biri ölür, dört çocuğun derdi, alışır gider zorunlu yaşamaya Çocuk Gelin.

Çavuş, Kaman Halk Evini çalıştırır, durumu iyi sayılır. 1950 yılında devletin yönetimi değişince Halk Evi kapanır, Çavuş işsiz kalır. Yeni iş olanağı araştırılır. Darıözü’ndeki tarlaya imece usulü bir ev yapılır. Güzel bir bahar günü, kağnı arabasına ev eşyası yerleşir, bir inek ile buzağısı ve üç koyunla ailece göç başlar. 14 yıl burada Çocuk Gelin ve tüm aile üyeleri dişin tırnak çalışarak, inek, koyun, tavuk ve hindi besleyerek, sebze-meyve ekerek geçimlerini sağlarlar.

Baharda ve sonbaharda 4 km yolu her gün gidip gelerek, kışın da Kaman’da kalarak güç şartlarda çocuklar okullarını bitirdiler. (Kız çocukları o yıllarda okula gönderilmez.)

İmece ile çalışan üretici, paylaşımcı, el kadar ekmeğini dörde-beşe bölen, güler yüzlü, tatlı dilli, okur-yazar olmayan, okuyanı çok seven ve teşvik eden Çocuk Gelin Kaman’ın ve Darıözü’nün kıymetli Bacısı olur.

Küçük oğul evlenip Kırıkkale’ye yerleşince Çocuk Gelin ile Çavuş, yeni küçük gelinin yanına giderler. İnsan sevecen özelliği ile Kırıkkale’de de tüm komşularının “Babaanneleri” olur.

Kırıkkale’nin Babaanneleri 1975 yılında eşi Çavuşu kaybeder. 2002 yılı 10 Haziran’da hastalanan Babaanne Kırıkkale’de bir ay kaldıktan sonra Kaman’a getirilir. 25 Ağustos 2002 tarihinde, her zaman ki gibi güler yüzle aramızdan ayrılır.

İşte bu toplumun Çocuk Gelini, Kadını, Bacısı ve Babaannesi olan Zeynep Boyacıoğlu, benim anam. Her türlü zorluğa göğüs geren, sabır ve enerjisiyle bıkmadan usanmadan çalışan, üreten, süt-yoğurt, sebze-meyve satarak beni okutan, evimizi besleyen, hoşgörüyle, paylaşımlarıyla, güzel ve özlü sözleriyle ve hepsinden önemlisi hiç bitmeyen ve karşılık beklemeyen insan sevgisiyle ailesinin yanında birçok kişide izlerini bırakmış bir Anadolu Kadınıdır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Tuzdan Yanayım

Çocuk Gelin Zeynep Boyacıoğlu Anama bu vesile ile en derin saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Toprağı bol, mekânı cennet olsun. Işıklar içinde ve huzur içinde rahat uyu güzel Anam.

ÇOCUK GELİN ANAMIN ŞAHSINDA, BENZER HAYATLARI YAŞAMIŞ VE HALA YAŞAYAN TÜM KADINLARIN, DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLUYOR, HEPSİNİ SEVGİ VE SAYGI İLE ANIYORUM.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.