Cumhuriyet’im
O bir Türk Köylüsü;
“Yol görünür onun garip serine
Analar, babalar umudu keser,
Kahpe felek ona eder oyunu
Çarşambayı sel alır
Kanadı kırılır,
Çöllerde kalır
Ölmeden mezara koyarlar onu!”
Benim yurdum üç yanı mavi, yeşilin anaçlık yaptığı buram buram çiçek kokan bir tende yaşar. Gürül gürül suları akar, başakları rüzgârda özgürce dans eder. İç kesimlerden bir bozlak sesi gelir dayanamaz, ağlarsınız. O vakit yüreğiniz elleriniz olur ulaşmak ister, özüne sarılıp yaşamak ister. Aşkınız aşk, aşkınız nefes, aşkınız sonsuz olur. Çünkü benim ülkemde Cumhuriyet vardır. Kâh rüzgâr olur, yağmur olur dökülür, kâh bir köyde olur kendi için dökülmüş karların üzerinde dualar eder. Bilir kendine ne kadar emek verildiğini ve sevginin emek olduğunu. Evet, bilir ama bilmelidir. Çünkü Cumhuriyet’i kazanmak hiç kolay olmamıştır.
Yıl 1915,
I. Dünya Savaşı başlamış. Vatan çektiği sıkıntıların yanında bir de savaşı içinde bulmuş kendini. İngiltere ve Fransa ekonomik ve askeri yönden zor durumdaki Ruslara yardım etmek, onların Kafkaslardan başlattığı saldırıyı desteklemek, İstanbul’u alarak Osmanlı’yı teslim almak, Balkanlardan Avusturya-Macaristan’a yeni bir cephe açmak ve Doğu Akdeniz’deki egemenliklerini sağlamlaştırmak amacıyla da yığmış donanmalarını Çanakkale Boğazı’na. Çanakkale açar mı kapılarını düşmana?
Bir cephe Çanakkale. Ben ağlarım, doktor ağlar, dost ağlar; yüreği vatan aşkıyla çarpıp bu cepheye düşende, can tüketip gidende. Bir Çanakkale Destanı. Bu destan öyle çok şeyler anlatır ki…
O zamanlar dikilen fidanlar su yerine kanla sulanmıştı. Bu kanın sayesinde boy göstermişti fidanlar. Ayşe kadın oğlunu evlendiremeden ölüme göndermişti. Fatma’nın çeyizi olan patikler savaş meydanlarında geziyordu. Küçük Mehmet yalnız rüyasında uçurtma uçurmuştu mavi semalarda. Ve Mehmetçik öylesine şanlıydı ki. Yüreği elinde cepheye uçarken bile gözleri gülüyordu onun. Çanakkale koca bir dev. İki ateşle geçilir mi sandınız? Bilmediniz mi orada yatanların beden olmadığını, ruh olup birleştiğini, gücünü?
Bir mana cephesiydi Çanakkale. Anadolu’nun dört bir yanından çıkıp gelmişti askerler. Ayakları yalın; ayakları, elleri soğuk. Ama Mustafa Kemal’in gösterdiği yöndeki inançları büyüktü. İçleri sıcaktı. Düşman vurdu, hain çarptı, sandı ki kolay. Çanakkale geçilir miydi? Oradakiler beden olsa da vursan geçsen. Ve Mehmetçiğin gözlerindeki bu ışık, yüreğindeki bu inanç vermedi Çanakkale’yi.
Yıl 2020
Bir Türkiye Cumhuriyeti altında yaşıyorum özgür. Bağımsızım. Kimsesiz değilim, sığındım bir vatanım var.
Bugün çatmaya hakkı yok bayrağın kaşını.
Bugün şikayet etmeye hakkı yok. Rengi kan kırmızı; hilâli, ayı bembeyaz.
Artık gideceğimiz bir yol var bundan böyle. Sahip olduğumuz bilinçle. Bizim için sulanan kanlarla korunan bu vatandaki mücadeleleri unutmayarak, çalışıp hep ileri…
Ne mutlu şehitlerimize. Çanakkale Şehitleri’ne saygıyla.
Nu mutlu Türk olduğum için, Nu Mutlu Türk olduğumuz için!
Çocuk Diliyle Cumhuriyet
Cumhuriyetim doğuyor
Bugün gözlerim kanlı anne,
Güneş doğdu; ısınmıyor ülkem
Bir tek kuşum uçamıyor havada
Bırak şimdiden öleyim.
Ben bir sürüde yaşayamam anne
Çoban istemem başıma
Koşamıyorum özgürce, toprağımızda.
Varsın canımı alsınlar Kurtuluş savaşında.
Çiçeklerim var benim her renginde
Üstünde arılar dolaşmıyor.
Başağım, buğdayım, arpam var
Acıktım, neden ekmek yapılmıyor?
Ben güçlüyüm anne
Büyüyünce asker olacağım;
Ama sen gene de uçurtmamı sakla
Söyle onu vurmasınlar.
Mustafa Kemal cephede,
Kurtaracak bizi pis düşmanlardan.
Akşam oldu anne,
Babam neden gecikti?
Hemen gelirim demişti,
Tüfeğini de götürdü.
Benim babam çok güçlü
Ona kimse dokunamaz, değil mi anne?
Bak! Bak anne!
Havada bir şey oluyor
Karanlığın üstüne bir güneş doğuyor
Koş anne! Koş!
Mustafa Kemal geliyor,
Babam geliyor, yeni uçurtma getiriyor!
Ekim 1998