İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın

10.06.2020
703
A+
A-

İnsanı Yaşat Ki Devlet Yaşasın

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihat ederken söylediği gibi “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözündeki inanç Türk Devlet geleneğinde önemli bir yer tutmuş ve Osmanlı Beyliğinin büyüyüp devlet olmasındaki ve cihan devleti haline gelmesindeki en büyük motivasyonunun insanına verdiği değer olduğunu ortaya koymuştur. Devleti yönetenlerin şiar edindiği bu söz, devleti yaşatmanın en önemli unsurunun insanın huzurunu, refahını, ruh ve beden sağlığını korumak olduğunu da ortaya koymaktadır.

Her ne kadar 1215 yılındaki Magna Carta’dan sonra batı ülkelerinde de insan unsuruna değer verilmeye başlanıp, bunun giderek geliştiği söylense de batının insanlara verdiği değerle Türklerin bu konudaki hal ve davranışları çok farklıdır. Çünkü “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” cümlesini kuran Şeyh Edebali’nin devlet, vatan ve insan tanımı kesinlikle kendi beyliğinde ve obasında yaşayanlarla sınırlı değil, bütün bir cihanı ve insanlığı kapsamaktadır. Şeyh Edebali’nin bu nasihatinin devamındaki “Dur! Sinirlenme. Sen beysin. Sinirlenmek bize, sabır sana düşer” sözü de ancak Şeyh Edebali gibi bir devlet adamına, onun gibi bir kahramana yakışacak bir sözdür.

Osmanlı Devleti 600 yıl yaşamış, siyasi olduğu kadar coğrafi olarak da Dünya’nın en büyük devletleri arasında yer almış bir devlettir. Bu devleti kuranlar kadar devleti yaşatıp o düzeye getirenleri de unutmamak gerekir. Tüm insanlığın bir arada sağlıklı ve mutlu yaşaması için, insanların hayatlarını kolaylaştırmak çalışanlar da devletleri kuranlar gibi birer kahramandırlar. Son birkaç aydır tüm insanlığı tehdit eden koronavirüsle mücadele eden herkes, özellikle hasta bakıcısı, ambulans şoförü de dâhil olmak üzere tüm sağlık çalışanları, tüm hemşireler ve tüm doktorlar birer kahramandırlar.

Ama bu gün size kahraman sağlık çalışanlarımızdan veya devlet adamlarımızdan değil, her ikisi de pilot olan, unutulmuş iki kahramanımızdan, Binbaşı Fazıl Bey ile Vecihi Bey’den bahsedeceğim.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Ulusal Egemenlik

Fazıl Bey, 1889 yılında İşkodra’da doğmuştur. Babası Kadı Abdurrahman Bey’dir. Fransız Okulu’nda okurken ayrılıp Harp Okulu’na geçmiş ve 1910 yılında bu okuldan teğmen olarak mezun olmuştur. Daha sonra Hürkuş soyadını alan Vecihi Bey’de 1896 yılında İstanbul’da doğmuştur. Pilot ve mühendistir.

Birinci Dünya Savaşının sonuna doğru, 25 Ekim 1918 tarihinde saat 14.00’te Marmara Ereğlisi Jandarma Komutanı Halil milliyetini tespit edemediği beş uçağın İstanbul’a doğru geldiğini İstanbul’a haber ettiğinde, İngiliz’lerin savaşın son iki yılında olduğu gibi hem halka baskı yapmak, hem de İstanbul’daki askerî tesisleri bombalayıp Türk hava kuvvetlerini savunmasını zayıflatıp etkisiz hale getirebilmek için Çanakkale Boğazı’ndaki gemilerinden kalkan ve beş savaş uçağından oluşan bir filoyu İstanbul’a gönderdiği anlaşılmıştır.

Bu haber alındığında hemen savunma amaçlı olarak İstanbul’dan beş uçak kaldırılmak istenmiştir. Bu uçaklardan ikisinin pilotu Alman, birisinin pilotu Avusturyalıdır. Çok sık arıza yapan ve randımansız çalışan diğer iki uçaktan birinde pilot olarak Fazıl Bey, diğerinde Vecihi Bey vardır. Alman pilotlar havalanır havalanmaz Karadeniz’e doğru gidip gözden kaybolurlar. Avusturyalı pilotun kullandığı uçakta kalkıştan sonra motor arızası bildirerek kalkış yaptığı alana geri döner.

Havadaki iki uçağımızdan pilot Vecihi Bey’in kullandığı uçak Fazıl Bey’i takip ederek uçmaya başlamıştır. Fakat Vecihi Bey’in uçağındaki makineli tüfek de arıza yapınca Fazıl Bey yalnız kalmıştır. Fazıl Bey, Adalar üzerinden İstanbul’a doğru yaklaşan beş İngiliz uçağına karşı Kız Kulesi civarında tek başına ve 200 metre irtifadan karşı taarruza geçmiş ve uçağındaki iki makineli tüfekle İngiliz uçaklarını perişan etmiştir. İngiliz filo komutanı albay bu karşı taarruzda etkisiz hale getirilmiş, ne yaptılarsa bu kahramanın kullandığı uçakla baş edemeyen İngiliz’ler uçaklarındaki bombaları denize bırakarak çekilmişlerdir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Ölenin mirasçılarına intikal eden tarım arazilerinin mirasçılar arasındaki paylaşımı nasıl olacak?

Fazıl Bey de yaralı bir şekilde üssüne dönmüştür. Fakat çok acıdır ki, 25 Ekim 1918 tarihindeki bu şanlı direniş ve püskürtmeden bir hafta sonra 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesini imzalamıştır. Fazıl Bey daha sonra Anadolu’ya geçerek milli mücadeleye katılmıştır.

Vecihi Bey de Balkan Savaşına katılmış ve Birinci Dünya Savaşı’nda Bağdat Cephesinde mühendis olarak çalışmışsa da o’nu daha çok Kurtuluş Savaşındaki İnönü ve Sakarya Muharebelerindeki kahramanlıklarıyla tanırız.

23 Mart 1921 sabahı Yunanlıların üç kolorduyla saldırıya başlamasıyla İkinci İnönü Savaşı başladı. Pilot Vecihi Bey, av uçağı ile Yunanlıların Kuzey Kolordu bölgesi olan Yenişehir, Bilecik, Söğüt, İnegöl ve Pazarcık bölgesinde birçok keşif uçuşu yaptı. Yürüyüş halindeki Yunan kıtalarına bomba ve makineli tüfek taarruzu yaptı. Daha sonra Yunanlıların saldırıda bulunduğu Polatlı’ya kadar olan hatta keşif ve taarruz amacıyla birçok uçuş gerçekleştiren İstiklâl Madalyalı bir kahramanımızdır.

Türkiye’nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisi olan Vecihi Hürkuş, ilk Türk yapımı uçak olan Vecihi KVI’yı da imal etmiş ve bu uçağın ilk uçuşunu 28 Ocak 1925’de gerçekleştirmiştir. Devam eden yıllardaki engellemeler yüzünden Vecihi Bey’le başlayan ülkemizin yerli uçak tasarımı ve üretimi sona ermiş ve bir daha bu konuda hiçbir teşebbüste bulunulmamıştır.

Zamanla kahramanlar unutulsa da, onların hizmetlerinin ve eserlerinin gerek ülkesindeki ve gerekse dünyadaki izleri ve sonuçları yaşamaya devam etmektedir.

Sağlıkla kalın.

YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.