Kaman Camiinde Konferans

Yaşar Şahin
Yaşar ŞAHİN: Emekli öğretmen, Şair ve Araştırmacı. Bu zamana kadar çok sayıda gazete ve dergide makaleleri yayınlandı. Kaman tarihi, kültürü ve yaşantısı üzerine çok fazla kaynak ve bilgiye sahip.
09.09.2020
888
A+
A-

Kaman Camiinde Konferans

Kaman 1 Eylül 1944’te ilçe olur. İlçe teşkilatı oluşur. Hükümet tabibi gelir. Güçlükle bulunan bir ev, bakkaldan alınan sarı samanlı defterle (hasta kayıt defteri) Dispanser oluşturulur. Günler, aylar geçer hasta gelmez. Tek tük gelenlerde batıl inanç ve koca karı ilaçlarını kullandıktan sonra gelenlerdir. Halk salgın hastalıkların tehdidi altındadır.

Dr. Şemsettin Yaşatan, Kaymakam’a: -“İlçenin dört aylık doktoruyum. Daha doğru dürüst dört hasta muayene etmedim. Hekimliği unuttum. Ben halka konferans vermek istiyorum”, der.

Kaymakam: -“Olur ver. Nerede vereceksin? Halk evinde ver”, der.

Doktor: -“Hayır orası olmaz. Orası 25-30 kişi alır. Ben camide vereyim”, der

Hafta boyunca çarşıda belediye tellalı; -“Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin. Hükümet tabibi Şemşettin Yaşatan Bey halk sağlığı üzerine Kaman Çarşı Cami’sinde Cuma günü konferans verecektir”, diye bağırarak halka duyurur.

Cuma namazına namaz kılmayanlar da gelir. Cami dolup avluya taşar. Namazdan sonra Doktor Şemşettin Yaşatan konuşur. Cuma namazından sonra halka ‘İslam Dini’nde Sağlık’ üzerine konferans verir.

Zeki Hoca’nın Halk Evi’ndeki Konuşması

Halk soruyor. Zeki (Şahin) Hoca şöyle cevap veriyor:

-“Arkadaşlar! Bazı kişiler diyor ki. Camilerde konferans olur mu? Cami namaz kılınan yerdir, diye düşünüyorlar. Konferans, Fransızca konuşmadır. Neden olmasın? Buna dinen hiçbir engel yoktur.

Peygamberimiz Hz. Muhammed camilerde toplanan halka konuşup öğütler vermiş onları aydınlatmıştır. Derdi olanı dinlemiş, çare bulmak için çalışmıştır. Toplumun sorunlarını ve İslamiyet’in yayılması için konuşmalar yapılmıştır. Namaz kılındıktan sonra ilim ışığından kuvvet alan bir eğitim uygulanabilir.

Halk eğitiminin en iyi yapıldığı yerinde camiler olduğu görülmüştür. Peygamberimiz bilgiye ve bilginlere büyük önem vermiştir. Peygamberimizin bu hususta söylediği bir kaç hadisten örnek verirsek Müslümanlığın mertebesini çok daha iyi anlamış oluruz.

‘Bilgin kişinin yüzüne bakmak ibadettir.’

‘Bilginler peygamberlerin halifesidir.’

‘Bilgin kişilerle düşüp kalkmak, oturup kalkmak ibadettir.’

‘Bilgi elde etmeyi dileyen, cennet bahçesinde gezer.’

‘Bilgi sahibi olarak uyumak, bilgisiz olarak namaz kılmaktan hayırlıdır.’

‘Bilgin ve bilgi elde etmek için çalışan insan kusurlu da olsa cennete gider.’

Bu hadislerden dinimizin dayanağı mühim noktanın bilgi olduğu kolayca anlaşılıyor. Müspet bilgi akıl ve mantığa uygun bilgidir. İlim akıl demektir. Aydınlıktır, cahilliği yok eden ışıktır. İslam dininin de baş tacıdır ve Müslümanlık cim karnında bir nokta değildir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Ruh hali çok şeyin habercisi

Vaaz etme, Arapça-Türkçe karşılığı dinsel öğüt veren konuşmadır. Doktor Şemşettin Yaşatan Bey de halkın yaşamında olan yanlışlıkların doğrularını dini ve ilmi olarak örgütleyip anlattı.

Unutmayalım ki Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetleri camilerde konuşularak kurulup, Kuvay-i Milliye birlikleri oluşturulmuştur.

Milli şairimiz Mehmet Akif, Kastamonu Nasrullah Camisinde yaptığı konuşmada Milli Mücadeleyi Ankara’da başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına destek verilmesini istemiştir.

Bugün camilerde konferans (konuşma) olmaz, orası namaz kılınan yer, diyenler, gece mezarlıktan korkup da türkü çağırarak geçenlerdir. Bağırıp çağırmanın anlamı yok. Yüce Allah’ın gönderdiği kitabımız Kuran’ın manasını anlamadan okuyup konuşan Allah’ı gücendirir.

Biz kulaktan dolma laflar etmiyoruz. Din simsarlığı yapmıyoruz. Dini çıkar kaynağı olarak da görmüyoruz. Kutsal dinimizi onlardan daha iyi biliriz. Bu yüzden konuşma hakkını da kendimizde görüyoruz.”

Zeki (Şahin) Hoca, Tokat yöresinde Kuvay-i Milliye’yi örgütleyen müftülerden, İstiklal Savaşı Gazisi, Kaman eski Belediye Başkanı, İsmet İnönü’nün Kaman’ı ziyaretinde Kaman’ın ilçe yapılmasının sözünü alan kişidir.

Üfürükçülük, Muskacılık Sektörü…

Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Savcılı Ebeyit Köyünden hemşerimiz Dr.Kemal Ateş’in 4 Temmuz 2004 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Olaylar ve Görüşler” bölümündeki “Üfürükçülük, Muskacılık Sektörü” yazısından aktarıyorum.

-“Kaman, Ankara’ya 138 km. uzaklıkta bir ilçemiz. Eskiden yolu daha işlekti. Kayseri, Yozgat, Sivas arabaları oradan geçerdi. Bu yol Kırıkkale üzerinden verilince Kaman eski canlılığını yitirdi, adını fazla duyuramadı. Belki de böylesi daha iyi oldu. Hirfanlı, kurak İç Anadolu toprağında, bozkırın ortasında kocaman bir deniz gibi durur. Bunca suyu bir arada görmeyen Kamanlılar, uzun süre bu baraj gölüne ‘deniz’ dediler. Hirfanlı’nın mavi suları, açgözlü rantçıları çekebildi. O işlek yol gittiyse de, bir Kırşehir türküsünün söylediği gibi, güzeli, güzellikleri kendisine kaldı.

Bozkırın Yeşil Kaman’ı şimdilik yağmadan uzak duruyor.

Bilenler bilir, Kaman cevizinin ayrı bir tadı vardır. Dünyanın en lezzetli ceviz olduğu söylenir. Kocaman iri iridir; ince kabuklu olduğu için, ikisini bir araya getirip tek avucunuzla çıtır çıtır, kolayca kırabilirsiniz. Öteki cevizlere göre içi, dışı daha beyazdır. Son zamanlarda beledi başkanlarının (başta Yusuf Canpolat’ın) çabalarıyla, çeşitli etkinliklerle biraz verim arttıysa da, hala kolay kolay bulunmaz her yerde. ‘Kaman Cevizi’ diye size çoğu zaman başka yerlerin cevizleri satılır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Kaman Yöresi Kına Yakma

Buranın ilk hükümet tabibi, Dr. Şemsettin Yaşatan, ‘Kaman Camii’nde Konferans’ (1961) adlı kitabına şu satırlarla başlıyor:

“Bilginler halka konferanslar verirler. Bunun için halkevlerini, okul ve üniversite salonlarını ve pek nadir olarak da meydanları seçerler. Fakat doktorların camilerde konferans verdiklerini hiç duydunuz mu? Ben duymadım. Fakat kendim, Kırşehir ilinin Kaman ilçesinde büyük camide konferanslar verdim.” (s. 8)

Dr. Şemsettin Yaşatan, 1944 yılında Kaman’ın ilk hükümet tabibi olarak göreve başlar. Henüz hükümet tabipliği için bir oda bile yoktur ortada.

Güçlükle bulup kiraladığı evinde, bakkaldan almaya mecbur kaldığı birkaç kayıt defteri ile işe başlar.

Ne var ki günler aylar geçtiği halde muayene için tek bir hasta bile gelmez. Hekim olduğunu unuttuğu günler yaşar. Oysa bilir ki, her türlü hastalık vardır çevrede, salgın hastalıklardan yüzlerce insan kırılır. Bu ilgisizliğin nedenini Dr. Şemsettin Yaşatan şöyle anlatıyor: “Çünkü şehrin lokman hekim hocaları vardı. Halkın gözünde çok büyük, çok becerili hocalardır.”

Dr. Şemsettin Yaşatan, Kaman’da hala ocak olarak devam eden hocaların evinin önünde 40 derece ateşler içinde, ellerinde armağanlarla sıra olmuş hastaları görünce, bir hekim olarak içi parçalanır, büyük acı duyar.

Zordur cehalette savaşmak.

Çünkü cehalet, kendini hoş gösterecek kültürü de birlikte geliştirir ve üretir.”

Bilimin Işığı

Atatürk aydınlığı Anadolu’ya kolay yayılmadı. Anadolu aydınlanmasının yüzlerce kahramanından biri olan Dr. Şemsettin Yaşatan, böylesine bir cehalette polisiye önlemlerle savaşamayacağını anlayınca, camide konferans vermek için kaymakama başvurur.

Hocaların ardından ayrılmayan kaymakamı ikna eder. Bir Cuma günü tellal aracılığıyla hükümet tabibinin camide konferans vereceğini, namaz kılan, kılmayan herkese duyururlar. Dr. Şemsettin Yaşatan, birkaç yüz kişinin ilgi dolu bakışları arasında kürsüye çıkar. Gerisini kendinden dinleyelim:

-“Bir kurtarıcı olacağım hakkında içimde kuvvetli bir his belirmişti. İçimde duyduğum acıdan aldığım ilham ile kuvvetli bir hatip kesilmiş, büyük bir talâkat (açıklık) ve halâvetle (tatlılıkla) bir buçuk saat konuşmuştum. Oturan ve ayakta duran cemaat, bir kılını oynatmadan dikkat kesilmiş, beni dinlemişti. Ben, dini soysuzlaştırmış bulunan hurafeleri en mantıki şekillerde yıkıyor, ilmin ve tababetin müspet olan başarılarını birer heykel gibi dikiyordum.” (s. 10)

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  211 Yıllık Tarihi Bekir Çeşmemize Sahip Çıktık

Dr. Yaşatan’ın konuşması büyük ilgi görür, dakikalarca alkışlanır. Kutlamalar çarşı içinde de sürer. Konferansların her hafta tekrarı istenir. Dr. Yaşatan’ın deyişiyle, bu konferanslarla muskacılara birinci darbe vurulmuştur.

Bundan sonra dispansere hastalar gelmeye başlar.

Ama nasıl?

-“Evime ve dispansere hastalar gelmeye başlamışlardı. Fakat bu hastaların zebun vücutları hocaların ve muskacıların muskaları ile müzeyyen (süslenmiş) bir halde idi. Tedaviyi parasız yapıyor, buna mukabil önce muskalarını bana teslim etmelerini şart koşuyordum. Bu usul ile tedavinin başarısını, hocaların muskalarına mal etmekten hastalarımı kurtarıyor, başarını hangi yönde bulunduğu hakkında kendilerine tecrübi (deneyimsel) bir kanaat yaratıyordum.” (s. 11)

Doktorun topladığı muskaların sayısı bini aşmıştır.

Üfürükçülük, muskacılık hala bir sektördür Anadolu’da.

Dr. Yaşatan kitabında, bu cehalet tablosunun gerisinde yatan nedenleri İ.Hakkı Baltacıoğlu’nun ağzından şu sözlerle açıklar:

-“Batı kalkınmasının yolu yordamı şudur: Luther, İncil’i anadiline çevirdi. Anadili edebiyata tesir etti. Milli edebiyat doğdu. Milli edebiyat politikaya tesir etti, milli devlet doğdu. Milli devlet ekonomiye tesir etti, endüstri doğdu. Endüstri, hürriyet ve şahsiyet kültürünü yarattı, demokrasi doğdu. Görüyorsunuz ki, Batı kalkınması demokrasi ile başlamıyor. Demokrasi ile sona eriyor. Bizimde yapacağımız ilk iş, din kitabımız olan Kuran’ı anadilimiz olan Türkçeye çevirmek ve bu suretle okumaktır.” (s. 28)

Bilim, bilgi ve din kaynaklarıyla halk arasına giren dil ve yazı engeli (Arapça, Osmanlıca) yukarıdaki cehalet tablosunun önemli nedenlerinden. Yüzyıllardır Kuran’ı anlamadan başımızı secdeye eğdik. Bugün de bilim bilgi kaynaklarıyla halk arasına İngilizce engelini koymaya çalışıyoruz. Ne acı!

Dr. Şemsettin Yaşatan, 1944 yılında Kaman’da yaşadığı deneyimini, 1960’lı yıllarda İzmir’de de denemek, bir halk eğitim yöntemi olarak yaygınlaştırmak ister. Ancak bu çabasında en başta Diyanet İşleri Başkanlığı’nı karşısında bulur. Başkanlık ile arasındaki tartışma ve yazışmalar, o günlerde de basına yansır. “Onların şeytanları, cinleri, perileri varken, tenezzül mü ederler mikrop lafını etmeye?” diyen Ecvet Güresin gibi yazarların desteğine karşın, Kaman’da yaptıklarını İzmir gibi ilerici bir kentte uygulayamaz.

Camide Konferans, yalnızca Kaman’la sınırlı kalır; böyle bir onur, ceviz ve bozlak diyarı Kaman’ın, Kamanlıların olur.

Kaman Camii’nde Konferans, Karınca Matbaacılık, İzmir, 1961.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.