Kime güvenmeliyiz?

16.03.2022
943
A+
A-

Tarihte, Karadeniz’in kuzeyindeki Hazar Denizinden Doğu Avrupa’ya kadar olan bölgede Slav ırkından hiçbir halk yaşamamıştır. Türk kavimler göçü olarak bilinen ve yaklaşık 800 yıl süren göçlerle, Avrupa Hunları-Batı Hunları olarak bilinen ve en bilinen hükümdarları Atilla olan Türkler M.S. 4. yüzyılın ikinci yarısından itibaren o topraklara yerleşmeye başlamışlardır. Daha sonra Peçenek, Avar, Hazar, Oğuz, Kuman Türkleri bu bölgeye göç ederek yerleşmişler ve daha sonra bir kısmı buradan Anadolu’ya göç etmişlerdir. Hazar Denizinden Doğu Avrupa’ya kadar olan bölge için Türklerin ikinci Orta Asya’sı denebilir.

Bu günlerde Rusya-Ukrayna savaşının yoğunlukla yaşandığı Volga Irmağı ile Dinyester Nehri’nin geçtiği yerler arasındaki geniş stepler, 1500 yıla yakın süre ile Türk Devlet ve topluluklarına yurt olmuş, vatan olmuş topraklardır. Bu bölgelerde halen Türkler de yaşamaktadır.

O yıllarda Ruslar, Moskova’nın kuzey taraflarında ve Baltık Denizinin kıyılarında küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Daha sonra bölgenin Cengiz Han tarafından fethedilmesiyle, Ruslar 1223 yılında kurulan Altınorda Devletine vergi veren küçük beylikler (Knezlikler) halinde yaşamaya başladılar.

Rusların yıldızı Timur ile parlamaya başladı. Timur’un saldırılarıyla 1502 yılından itibaren Altınorda Devleti parçalanmaya başlayınca Rus Knezlikleri de (beylikleri de) ayaklanmalar çıkarmaya başladılar ve Altınorda Devletinin parçalanmasıyla ortaya çıkan Kazan Hanlığını 1552 yılında istila ettiler. (Kazan Hanlığı, Rusya Federasyonuna bağlı Tataristan Cumhuriyeti adıyla varlığını halen devam ettirmektedir.)

Rusların Türk Devlet ve topluluklarıyla ilişkileri ve mücadelesi böyle başlar.

Daha sonra Osmanlı Türk Devletinin 1683 yılındaki Viyana yenilgisinden sonra 1700 yılında imzalanan Karlofça Anlaşması ile Azak Denizi kıyısındaki Azak Kalesinin Ruslara verilmesiyle, Ruslar Karadeniz’e inmişler ve bölgedeki Türk hakimiyeti de iyice zayıflamaya başlamıştır.

1700 yılında Azak Kalesinin Ruslara verilmesiyle Ruslarla mücadelemiz son bulmamıştır. 3 Mart 1917 tarihinde Rusların da aralarında bulunduğu devletlerle imzalanan Brest Litovsk Antlaşmasına kadar, 217 yıl daha Ruslarla savaşlarımız devam etmiştir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  İki Devlet Tek Millet

Hatta 93 Harbi olarak bilinen (Hicri 1293 -1294 yıllarındaki) 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşında, Ruslar, doğuda topraklarımızın bir kısmını işgal ederek Van ve Muş’a kadar; batıda Balkanlardaki topraklarımızı işgal ederek İstanbul Yeşilköy’e kadar gelmişlerdir.

Hatta 2. Dünya savaşına Türkiye katılmamasına rağmen, bu savaşın kazananlarının tarafında yer alan Rusya, boğazlarda hâkimiyetinin tanınmasını istediği gibi Kars ve Ardahan illerimizi istemekten de geri kalmamıştır.

Bu günlerde, ABD’nin, Nato’nun, Avrupa Birliği ülkelerinin ve İngilizlerin ülkemize yaptığı haksızlıklar da gündeme getirilerek bir Rusya sempatisi yaratılmak istenmektedir. Oysa ABD’nin, Nato’nun ve Avrupa Birliği ülkelerinin dostluklarına güvenmeyeceğimiz gibi; daha dün gibi 2. Dünya Savaşından hemen sonra İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında hakimiyet isteyen, Kars ve Ardahan illerimizin kendilerine verilmesini isteyen Rusya’nın dostluğuna da güvenmememiz gerektiği açıkça görülmektedir.

Emperyalist hegemonya arzusundaki devletler dün Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Doğu Akdeniz’de oynadıkları oyun gibi Ukrayna’da da büyük bir satranç oynamaktadırlar. Şimdilik satrancın atlarıyla ve filleriyle oyun kurmak isteyenlerden kimin “Şah!” diyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Bu savaşta büyük bir soğukkanlılıkla, oyunun tarafı olmadan, binlerce yıllık devlet geleneğinin kazandırdığı refleksler ve tecrübelerle sağduyulu davranan devletimiz mevcut küresel krizi doğru yönetmiştir.

Çocuklar, kadınlar, sivil halk, diğer insanlar, doğa, hayvanlar, şehirler ve tarihi doku daha fazla zarar görmeden savaşın bir an önce bitmesi, kanın ve gözyaşının dinmesi en büyük arzumuzdur.

YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.