Tarih Tekerrür Etmeyecek, Yeniden Yazılacak.

03.03.2020
546
A+
A-

Yazımıza, “Bizim Suriye’de ne işimiz var?” diye soranların, önce, “Amerikalıların, Rus’ların, İngilizlerin ve Fransızların Suriye’de ne işleri var?” diye sormaları halinde, bizim orada bulunmamızın sebeplerini daha kolay anlayacaklarını belirterek başlamak doğru olacak.

Adı geçen devletler, Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşındaki mağlubiyetinden sonra başlattıkları Sevr sürecinin hazırlık konferansı olan Paris Konferansını Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın terk etmesi ve devamında Mustafa Kemal’in önderliğindeki TBMM hükümetinin Paris Konferansına taraf olan ülkelerin dışişleri bakanlarına gönderdiği mektupla, İstanbul hükümetini ve San Remo ve Paris toplantılarında alınan kararları tanımayacaklarını bildirmeleri üzerine, itilaf devletleri olarak bilinen devletler ve onlarla birlikte hareket edenler, İzmir’de bulunan Yunan kuvvetlerini Anadolu topraklarının içine sürmeye karar vermişler ve Yunan kuvvetleri, Uşak, Afyon, Balıkesir, Bursa ve Trakya’yı işgal ettiği gibi Polatlı yakınlarına kadar gelmişlerdir.

İşte bu sırada Mustafa Kemal’in ve değerli silah arkadaşları kahramanların destanlaşan mücadelesiyle Anadolu topraklarından def olan emperyal maşaları, Lozan’da masaya oturmaya razı olmuşlar ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Ankara’da kurulu TBMM hükümeti ile İngiltere, Japonya, İtalya, Fransa, SSCB, Yugoslavya, Belçika, Portekiz, Romanya ve Yunanistan arasında Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Lozan Antlaşması ile Dünya devletleri bu günkü devletimizin kuruluşunu tanımışlardır.

İngiltere, İtalya, Fransa, Rusya ve Amerika ile bunlarla birlikte hareket eden devletlerin, Suriye ve Irak’ta ne işlerinin olduğunu sorgulamayanların, Lozan Antlaşmasını Yunanistan delegesinin 15 gün sonra imzalaması ve Lozan Antlaşmasından sonra Yunan Dışişleri Bakanının değil, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un istifa etmesinin nedenini araştırdıklarında, bizim orada bulunmamızın hayati önemini anlamaları daha kolay olacaktır.

Osmanlı Devletine dayattıkları Sevr Antlaşmasıyla bize şimdiki topraklarımızın beşte biri kadarlık bir toprak parçasını reva görenlerin asıl amaçları, Birinci Dünya Savaşı ile kaybettiğimiz topraklarda olduğu gibi diğer vatan topraklarında da iş birlikçileri olan monarklarını kral olarak ilan ettikleri küçük devletler kurdurup, işbirlikçi kralları vasıtasıyla Anadolu topraklarını da sömürmekti. Fakat Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının önderliğindeki TBMM ordularının kahramanlıkları sayesinde bu amaçlarını gerçekleştiremeden vatan topraklarımızdan kovalandılar, “geldikleri gibi gittiler.”

Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşında kaybettiği topraklarda kurdurdukları yeni devletleri ve bunların hangisine kimin oğlunun veya kardeşinin kral yapıldığını merak ediyorsanız, 100 yıl öncesinin Ortadoğu’sunu ve Suudi Arabistan ile Ürdün ve Irak’ın kuruluşunu anlatan birkaç yazı okumanız yeterli olacaktır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  26 Ağustos ve Boyacıoğlu Mehmet Çavuş

Ruslar da tarih boyunca Karadeniz’de tam hâkimiyet kurmak için çalıştığı gibi, asıl amaçları Akdeniz’de de daimi olarak kalmaktı. Bunun için yıllarca bazı Balkan devletleri üzerinden ve boğazlardan ya da Kars/İskenderun hattından Akdeniz’e inmeyi deneyen Rus’lar başarılı olamayınca, 1915-1916 yıllarında İngiliz ve Fransızlarla yaptıkları gizli toplantılar ve İstanbul Antlaşması ile boğazların hâkimiyetini almayı denemişlerse de; Çanakkale Zaferi ve Rusya’daki 1917 bolşevik ayaklanmaları sonucunda, Bolşeviklerin tüm gizli anlaşmaları geçersiz saymalarının sonucu olarak, Rusya yine Akdeniz’e inemedi. Akdeniz’e inme sevdasından vaz geçmeyen Rus’lar için Suriye iç savaşı bulunmaz fırsat oldu ve önce Suriye’deki Esat yönetimine mühimmat yardımı yapan Ruslar, daha sonra Suriye’nin kuzey batısında bulunan Lazkiye Bölgesindeki Himeymim’de ve Akdeniz’deki Tartus Limanı’nda üsler kurarak yüzyıllar sonra amaçlarına ulaştılar. Akdeniz’e indiler.

Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından İran ve ABD de bu ülkede çok sayıda askeri üs kurmuştur.

Bu gün Ortadoğu’da konuşlanmış bulunan emperyalist devletler ve müttefikleri şu sıralar Suriye’de ve diğer Ortadoğu ülkelerinde kalıcı etkileri olacak siyasi yapılandırmalar peşindedirler. Bu sebeple terör örgütlerini kurup yönetmek dâhil her şeyi deniyorlar.

Lozan Antlaşması ile yeni Türk Devleti karşısında yenilgiyi hazmedemeyen ve Ortadoğu’yu işbirlikçileri vasıtasıyla sömürme amacından vaz geçmeyenler, Irak ve Suriye gibi kontrollerindeki topraklarda kurdurup yönettikleri terör örgütleri vasıtasıyla ülkemizi yeniden Sevr sürecine sürüklemek istemektedirler. Fakat bu defa karşılarında 1920’li yılların devletinden daha güçlü bir devlet, o yılların TBMM ordularından daha güçlü bir ordu, o günün kahramanlarını aratmayacak milli şuura ve kimliğe sahip vatan evlatları vardır. İşte bu güç ve şuurdaki devletimiz, ordumuz ve her birimiz, hem milli devletimize ve ülkemize karşı plan yapanların terörle besledikleri yeni Sevr dayatmasına karşı, hem de orada bulunan sivil insanların terör unsurlarınca katledilmesini önlemek amacıyla, uluslararası hukuktan kaynaklanan başta meşru müdafaa hakkımız olmak üzere diğer haklarımızı kullanarak oradayız.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR  Deprem

Halkımızın huzur ve refahı için, milletimizin bekası için, Devletimizin ve ordumuzun gereğini yapacağı konusunda güvenimiz ve desteğimiz tamdır. Milletimiz geçmişte Kars’ı, Ardahan’ı, Erzurum’u, Erzincan’ı işgal etmeye kalkanları da; Maraş’a Mersin’e, Adana’ya, İzmir’e, İstanbul’a asker çıkaranları da; Çanakkale’de, Sakarya’da, Anafartalar’da, Dumlupınar’da perişan olanları da; doğu cephesinden kovulanlarla tüm bunların işbirlikçilerini de, unutmadı, unutmayacak!

Tarih tekerrür etmeyecek. Şüphe yok ki, Türk Milletinin kahraman evlatları, tarihi yeniden yazacak.

Sağlıkla kalın.

YORUMLAR

Bir Cevap Yazın

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.